22 ARALIK 2024 TARİHİNDE 40. SI DÜZENLENEN ABDAL MUSA BİRLİK LOKMASI PANEL VE CEMİNE TÜM CANLAR DAVETLİDİR 


 0532 241 87 74           www.sahkulu.com                                E-Posta : iletisim@sahkulu.com 
Önemli Günler

Şahkulu Sultan Dergahı Tarihi

OSMANLI ARŞİV BELGELERİ IŞIĞINDA ŞAHKULU

SULTAN TEKKESİ VE POSTNİŞİNLERİ

                                           Fahri MADEN

 

Kadıköy ilçesine bağlı Merdivenköy’de yer alan Şahkulu Sultan Tekkesi bazı kaynaklara göre 1329’da Pelekanon (Maltepe) Savaşı’nın ardından Orhan Gazi tarafından bir Ahi zaviyesi şeklinde kurulmuştur. Rivayete göre tekkenin banisi ve ilk şeyhi Şahkulu Sultan, Bizans ile mücadeleler sırasında şehit edilmiştir. Bu tekke XVI. yüzyılın başlarında eski nüfuzlarını kaybeden Ahilerden, kendilerine bağlanan Yeniçeri Ocağı’nın da etkisiyle giderek güçlenen Bektaşilere intikal etmiştir. Osmanlı başkentini Anadolu’ya bağlayan yol üzerinde bulunan tekke devlet-ordu-tarikat ilişkilerinde ve teşrifatta özel bir yere sahipti. Pirevi’nden İstanbul’a gelen dedebabalar, İstanbul’daki Bektaşi ricali ve Yeniçeri Ocağı’nın ileri gelenleri tarafından bu tekkede merasimle karşılanır ve İstanbul’a nakledilirlerdi. 1826’da Yeniçeri Ocağı ile birlikte Bektaşi tarikatının da lağvedilmesiyle tekke Nakşibendilere devredilmiş, o tarihteki postnişini Ahir Mehmet Baba, Tire’ye sürülmüştür. Şahkulu Sultan Tekkesi bu süreçte durgunluk dönemi yaşadıktan sonra XIX. yüzyılın ortalarından itibaren canlanıp tekrar eski önemini kazanmıştır. Özellikle Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’nın meşihatı boyunca (1863-1907) tekke yoğun bir imar faaliyetine sahne olmuştur. İstanbul’da Bektaşiliğin en parlak temsilcisi olan Şahkulu Sultan Tekkesi askeri ve siyasi öneminin yanı sıra Bektaşi edebiyatı ve musikisinde de önemli bir yere sahiptir. Osmanlı’nın son döneminde tekke İstanbul için de verimli bir kültür hayatına sahne olmuştur. Ayrıca tekke haziresindeki mezarlardan anlaşıldığı kadarıyla mensupları arasında devlet ricalinden birçok kimse bulunan tekke “aristokrat” İstanbul Bektaşiliğini temsil etmektedir. 1925’te tüm tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasından sonra uzun yıllar terk edilen ve günümüzde yeniden canlandırılan bu tekke İstanbul’un inanç ve kültür tarihinde mühim bir yere sahiptir. Bu çalışmada ilmi ve akademik

metotlar çerçevesinde tekkenin tarihi arşiv belgeleri ve ana kaynaklar ışığında ortaya konulacaktır.

 

 

 

Giriş

Bektaşilik, XIII. yüzyılda Hacı Bektaş Veli’nin Horasan’dan Anadolu’ya gelip Sulucakaraöyük’e yerleşmesi ve orada bir zaviye tesis ederek halifeler yetiştirmesiyle şekillenmeye başlamış, daha sonra Bektaşikültü onunla Horasan’dan gelen erenler ve halifeler yoluyla Anadolu, İstanbul, Rumeli, Adalar, Irak, Mısır gibi geniş bir coğrafyada yayılmıştır. Zamanla Ahilik, Kalenderilik, Babailik, Yesevilik gibi müstakil tarikatlar Bektaşilik içerisinde erimiştir. Bektaşiliğin faaliyet gösterdiği en önemli bölgelerden biri Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul ve çevresidir. Anadolu yakasında Bizans aleyhine gelişme kaydeden Türk ilerleyişi XIV. yüzyılın başlarından itibaren Gebze-Üsküdar arasında, Bizans sınırında gözcü vazifesi gören zaviyelerin kurulmasına olanak sağlamıştır. Böylece çok erken tarihlerden itibaren Osmanlı- Bizans sınırında Akbaba, Karaca Ahmet Sultan ve Şahkulu Sultan gibi zaviyelerin ortaya çıkması ve zamanla buraların birer Bektaşi merkezine dönüşmesi söz konusu olmuştur. Çok geniş bir alan üzerinde kurulmuş olan Şahkulu Sultan Tekkesi’nin batısında Gözcü Baba, güneyinde Eren Baba ve doğusunda Buhur Baba türbeleriyle birlikte bir külliye meydana getirmekte, İstanbul bölgesindeki en büyük Bektaşi tekkesi olarak Bizans’ı gözetlemekteydi (Kocadağ, 1998:29)

 

 

 

  1. Şahkulu Sultan

Merdivenköy Şahkulu Sultan Tekkesi ismini tekkenin bulunduğu yerde şehit düştüğü rivayet edilen Şahkulu Sultan’dan almıştır. Ancak Şahkulu Sultan’ın hayatı hakkında elimizde kesin bilgiler bulunmamaktadır. Kocadağ, Şahkulu Sultan’ın şehit edilme ve tekkeye defnedilme tarihi/dönemi hakkında çelişkili bilgiler vermektedir. Kocadağ’a göre Şahkulu Sultan büyük bir olasılıkla 1402 yılında şehit olmuştur. Ancak yine Kocadağ’a göre bazı araştırmacıların verdiği Şahkulu Sultan’ın İstanbul’un fethine kadar Merdivenköy Tekkesi’nde postnişinlik yaptığı ve Bizanslılarla yapılan bir savaşta şehit düştüğü bilgisi zayıf bir ihtimaldir (Kocadağ, 1998:26-27). Tanman

Bektaşi geleneğine göre 1402 sonrası tekkenin ilk şeyhi olarak kabul edilen Şahkulu Sultan ile çevredeki zaviyelerin“kırk erenler” diye anılan şeyhlerinin şehit edildiklerini ifade etmektedir. Ayrıca Şahkulu Sultan (Şahkulu Baba)’nın hayatına dair fazla bir şey bilinmediğini, bililenlerin ise diğer birçok şahsiyet gibi menkıbelerden ibaret olduğunu söylemektedir (Tanman, 2012:286). Hasluck’a göre ise Şahkulu Sultan müritleriyle birlikte Merdivenköy Tekkesi’nde XV. yüzyılda yaşamıştır (Kocadağ, 1998:29). Noyan ise “Şahkulu kimdir?” başlığı altında “Alperenler arasında adı geçen eski bir Şahkulu vardır. Bu dergâhın içinde de onun adına bir yatır bulunmaktadır. Yalnız burasının bir makam olması da olasıdır. Dergâh giriş kapısında bulunan, kitâbeyi yazan Mehmet Ali Hilmi Dedebaba erenler ‘makam’ deyimi kullanmıştır.” bilgilerini vermektedir (Noyan, 2002:152). Noyan’a göre Merdivenköy Tekkesi’ne adını veren Şahkulu Fatih devrinde yaşamıştır(Noyan, 2002:153).

Öte yandan Otman Baba Vilayetnamesi’ne göre Şahkulu Sultan, kendisinden sonra Otman Baba adında bir ermişin geleceğini haber vermiş, dervişlerine ona karşı gereken saygıyı göstermelerini ve kusur işlememelerini tembihlemiştir. Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşadığı bilinen Otman Baba ve dervişleri Şahkulu Tekkesi’ne misafir olmuşlardır. Vilayetname o sırada Şahkulu Baba’nın dünyadan göçtüğünü bildirmektedir (Kocadağ, 1998:40-41).

Bununla birlikte tarihi süreçte Şahkulu ismiyle anılan başka şahsiyetler de bulunmaktadır.

Örneğin doğum tarihi bilinmeyen bugünkü Antalya’nın (Teke ili) Korkuteli kazasının Yalımlı köyünde dünyaya gelen, küçük yaşta babası ile birlikte Erdebil’e gidip Şeyh Haydar tarafından Şii inançları doğrultusunda eğitildikten sonra tekrar Antalya’ya gönderilen, asıl adı Nureddin Ali olan Şahkulu, Yalımlı köyü yakınlarında bir mağaraya çekilip Batı Anadolu ve

Rumeli halkı arasında Şiilik ve Şah İsmail’e bağlılık düşüncesini yaymıştır. Nureddim Ali (Şahkulu), 1511 yılında Sultan İkinci Bayezid’in oğulları arasında çıkan saltanat mücadelesi sırasında 10.000 kişilik bir kuvvetle ayaklanma başlatmıştır. Kendisine Karabıyıkoğlu adını veren Nureddin Ali (Şahkulu), Teke valisi olan II. Bayezid’in oğlu Şehzade Korkut’u soymuştur. Kütahya önlerinde kendisine karşı gönderilen Anadolu Beylerbeyi Karagöz Ahmet Paşa ile çarpışarak Karagöz Paşa’yı tutsak edip Nisan 1511’de Kütahya kalesini kuşatmış, ancak sonuç alamamıştır. Daha sonra Karaman Beylerbeyi Haydar Paşa’yı öldürerek kuzeye yönelen Şahkulu, Kızılkaya boğazında Sadrazam Hadım Ali Paşa komutasındaki kuvvetlerce çembere alınmış, Yeniçeriler arasındaki ikilik ve bölünmeden yararlanarak kuşatmayı yarıp Sivas tarafına kaçmayı başarmıştır. Ancak Sadrazam Hadım Ali Paşa, Çubukova’da ona yetişmiş, iki taraf 2 Temmuz 1511’de Gökçay yöresinde karşılaşmıştır. Sadrazam Hadım Ali Paşa ile birlikte Şahkulu da savaş sırasında hayatını kaybetmiştir (Noyan, 2002:153).

Osmanlı tarihçileri Şah İsmail yanlısı ayaklanmanın lideri olduğundan onu “Şeytankulu”

diye adlandırmışlardır (Tanman, 2012:286). Bu bilgilerden hareketle Merdivenköy’deki

Şahkulu Sultan ile Antalya’daki Nureddin Ali (Şahkulu) arasında lakap benzerliği dışında bir irtibat kurulamamaktadır.

 

  1. Şahkulu Tekkesi’nin Kuruluşu ve Ahiler Dönemi

 

Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında, Osman Gazi ve Orhan Gazi dönemlerinde gazi dervişlerin fetihlere iştirak ederek yararlılıklar gösterdikleri, fethedilen topraklarda Abdalan-ı Rum’a devlet adamları tarafından topraklar vakfedilip zaviyeler kurulduğu bilinmektedir. Abdal Musa, Abdal Murad, Geyikli Baba, Gözcü Baba gibi Horasan erenleri ve Hacı Bektaş Veli’nin yol arkadaşları ile halifeleri hem Osmanlı fütuhatlarına katılmışlar hem de Bektaşi kültü’nü temsil etmişlerdir. Aynı inanç ve kültür dairesi içerisindeki Hacı Bektaş Veli’nin müridlerinden Ahi Evran Veli’nin teşkil ettiği Ahilik de Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli bir rol üstlenmiştir. Hacı Bektaş Veli ve Ahi Evran Veli’nin derviş ve halifelerinin iştirak ettikleri 1329 Palekenon (Maltepe) Savaşı sonrası Şahkulu Sultan Tekkesi’nin kurulduğu bölge Osmanlıların eline geçmiş, buradaki bir manastır kalıntısı üzerine Şahkulu Sultan Tekkesi inşa edilmiştir. Ayrıca bu bölgenin Bizans İmparatorunun avlanma yeri olduğu, burada bir avlanma köşkü bulunduğu, avlanmaya çıkan imparatorun bu köşkte dinlendiği rivayetler arasındadır (Kocadağ, 1998:16-18). Noyan’ın, Şehsuvaroğlu’ndan naklen verdiği bilgilere göre Palekenon Savaşı sonrası barış görüşmelerinin ilk toplantısı sözü edilen av köşkünde yapılmıştır. Orhan Gazi bu avcı köşkünü Gözcü Baba’ya vermiş, o da burasını bir Ahi tekkesi yapmıştır. Gözcü Baba bölgede Bizans’la mücadelede şehit düşmüş ve bugünkü Gözcü Baba tepesine defnedilmiştir. Gözcü Baba sebebiyle bu bölgeye Göztepe

denilmiştir. Gözcü Baba’ya bu ismin verilmesinde ise burasını bir ileri karakol olarak kullanması ve kendisine Bizans’ı gözetleme görevi verilmesindendir. Orhan Gazi Merdivenköy Tekkesi’ni birkaç defa ziyaret etmiştir. Bunlardan ilki 1347 yılında kayınpederi

İmparator Kantakuzen ile bulaşmak için Üsküdar’a gittiğinde, ikincisi bir yıl sonra Bizanslılara karşı Cenevizlilere yardım etmek üzere Galata’ya giderken yaşanmıştır. Orhan Gazi bir defa da Focalı korsanların elinde tutsak bulunan küçük oğlunu kurtarmak amacıyla Kadıköy’e giderken tekkeye uğramıştır (Noyan, 2002:152; Şehsuvaroğlu, 1966:2343-2345). Gadni Dede, Hamdi Baba, Merdivenköy, Şahkulu Baba, Şeyh Mehmet Ali Babaisimleriyle anılan (Tanman, 2012:286) tekke ilk olarak bir Ahi tekkesi şeklinde tesis edilmiştir. Tekkenin ilk şeyhi Ahi Ahmet’tir(Kocadağ, 1998:16). Kocadağ’a göre Şahkulu Tekkesi 1329-1390 yılları arasında Ahilerin idaresinde bulunuyordu. Uzun yıllar Ahi tekkesi olarak faaliyet gösteren tekke Kocadağ’a göre 1390 yılında Yıldırım Bayezid döneminde Bektaşilerin idaresine geçmiştir. Gerçi Kocadağ’a göre “Ahilik ile Bektaşilik arasında inanç yönünden bir fark olmadığı için bu değişim pek dikkat çekmez ve yadırganmaz.” (Kocadağ, 1998:24). Ankara Savaşı’nın ardından tekkenin bulunduğu bölge Süleyman Çelebi tarafından II. Manuel Palailogos’a bırakıldığından Şahkulu Sultan Tekkesi ortadan kalkmıştır(Tanman, 2012:286). Bununla birlikte Çelebi Mehmet’in de Merdivenköy’de ikamet ettiği ve 1402 sonrası tekkeyi yeniden canlandırdığı rivayet edilmektedir. Çelebi Mehmet 1420 yılında isyan eden Anadolu

beylerbeyinin üzerine yürümek için Merdivenköy’den geçtiği ve muhtemelen tekkeyi ziyaret ettiği bilinmektedir (Noyan, 2002:152). XV. yüzyılın ilk yarısında tekkenin başına Şahkulu Sultan getirilmiş, böylece tekke Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul bölgesinde en büyük merkez durumuna gelmiştir. Şahkulu Sultan tekkede postnişinlik yaptığı dönemde çok sayıda imar faaliyetinde bulunarak burada cemevi, aşevi ve dervişler için odalar yaptırmıştır

(Kocadağ, 1998:24). Noyan’a göre Merdivenköy Tekkesi’ne adını veren Şahkulu Sultan, Fatih döneminde yaşamıştır ve Otman Baba’nın çağdaşıdır. II. Bayezid zamanında Merdivenköy Tekkesi’nde postnişin olduğunu yazan kaynaklar varsa da bu bilgi şüphelidir.

 

Gerçek olan Şahkulu Sultan’ın Göztepe’de dergâh civarındaki tepede metfun bulunan Gözcü Baba ile birlikte Horasan’dan gelen kırk kişiden birisi olmasıdır (Noyan, 2002:153).

Bugün tekke ve yakın çevresindeki mezarlar buranın Horasan erenleri, gazi dervişler, Abdalan-ı Rum olarak isimlendirilen Gözcü Baba, Sancaktar Baba, Yörük Baba, Şahkulu Baba, Mansur Baba, Semerci Baba, Buhur Baba, Mah Baba, Saka Baba, Gül Baba gibi Hacı Bektaş Veli ile birlikte Horasan’dan gelen veya onun halifesi olan kırk evliyanın fetih için bölgede bir bir şehit düştüklerine, burayı yurt tuttuklarına işaret etmektedir. Bu itibarla Merdivenköy Tekkesi adeta Ahi, Kalenderi, Yesevi ve sair Horasan erenlerinin ve İstanbul bölgesinin fethine gelen Yeniçeri askerlerinin şehitliklerinden biridir. Nitekim Gözcü Baba, Sancaktar Baba ve Yörük Baba makrebeleri bu kanaatimizin en açık delilidir

 

 

  1. Şahkulu Tekkesi’nin Bektaşiliği İntikali

 

Bektaşilik, merkez tekkenin başına Balım Sultan’ın (v. 1516) postnişin olarak görevlendirilmesinden sonra oluşum sürecini tamamlamış ve teşkilatlı bir yapıya kavuşmuştur. Bu sırada devletin de müdahalesiyle Anadolu’daki peki çok ahi, kalenderi, yesevi, babai tekkesi Bektaşiliğe bağlanmıştır. Bu münasebetle Merdivenköy’deki Şahkulu Tekkesi de XVI. yüzyılın başlarında eski nüfuzlarını kaybeden Ahilerden, kendilerine bağlanan Yeniçeri Ocağı’nın da etkisiyle giderek güçlenen Bektaşilere intikal etmiştir (Kocadağ, 1998:24). Yeniçeri Ocağı’nın 94. Ortasında bir Bektaşi babasının ve Yeniçeri kışlalarında Bektaşi dervişlerinin ikamet ettirilmesiyle güçlenen ocak tarikat ilişkilerinden faydalanan Bektaşiler yeni tekkeler açmada ve tarikata katılımlarda zorlanmamışlardır.

 

 

 

  1. 1826’ya Kadar Şahkulu Tekkesi

 

Şahkulu Tekkesi, Bektaşiliğe intikal ettikten sonra 1826 yılında Bektaşiliğin yasaklanması sırasında yıktırılıncaya kadar canlı bir inanç merkezidir. Özellikle İstanbul bölgesindeki Bektaşi tekkeleri arasında özel bir yere ve konuma sahiptir. Bektaşiliğe intikalinin ardından Şahkulu Sultan Tekkesi, İstanbul’daki ve Osmanlı topraklarındaki bütün Bektaşi tekkeleri içinde en önemlilerinden biri haline gelmiştir. Bektaşiliğin Babagan (mücerred) koluna bağlı olan Şahkulu Tekkesi Kırşehir’deki Pirevi’nden ve Dimetoka’daki Seyyid Ali Sultan Tekkesi’nden sonra tarikat içerisinde üçüncü sırayı almıştır. Bazı kaynaklarda bu tekkeye “asitane-i saniye” ve “ikinci Pirevi” denilmektedir (Tanman, 2012:286-287). Başkenti Anadolu’ya bağlayan yol üzerinde yer alan Şahkulu Sultan Tekkesi’nin tarikat içerisindeki bu konumunun dışında devlet-ordu-Bektaşilik ilişkilerinde ve teşrifatta özel bir yeri vardı. Zira Pirevi’ndenİstanbul’a gelen babalar, İstanbul’daki Bektaşiler ve Yeniçeri Ocağı’nın ileri gelenleri tarafından Şahkulu Sultan Tekkesi’nde merasimle karşılanır, burada bir süre dinlendikten sonra İstanbul’a nakledilirlerdi. Kırşehir’e geri dönüşlerinde de yine bu tekkeden

uğurlanırlardı (Tanman, 2012:287; Tanman, 1994:129). Örneğin Sultan III. Mustafa döneminde İstanbul’a gelen merkez tekke şeyhi Feyzullah Çelebi, devlet erkanı ve Yeniçerilerin top atışı ile bu tekkede karşılanmıştı (Ahmed Cemaleddin Efendi, 1328:6-7).

XVII. ve XVIII. yüzyılda bu tekkede Şeyh Elvan ve Mustafa Azbî Baba şeyhlik yapmıştı (İbrahim Hâs, 2002:178-182). Bektaşi babaları arasında şiirlerinde Osmanlı ordusunun başarısı ve Osmanlı Devleti’ne ihanet edenlerin cezalandırılmaları için dua edenler bulunmaktaydı. Şahkulu Sultan Tekkesi şeyhi Azbi Baba, Sultan II. Ahmet döneminde Avusturya üzerine yapılan seferde ordunun başarısı için böyle bir duada bulunmuştu (Erol, 2003:73).

Mustafa Azbî Baba’nın doğum tarihi bilinmemektedir. Aslen Kütahyalıdır. Kütahya’da medrese eğitimi aldıktan sonra İstanbul’a gelip Osmanlı ordusuna katıldığı ve dergah-ı âli çavuşluğuna kadar yükseldiği nakledilmektedir. Askerlik görevi sırasında1673 tarihinde Rodos’a sürgün edilen Niyazi Mısrî’ye refakat etmekle görevlendirilmiştir. Bu sırada Niyazi Mısrî’den etkilenen Azbî Baba ona intisap etmiş, 1694 yılında Niyazi Mısrî’nin Limni’de vefatı üzerine İstanbul’a dönmüştür. Niyazi Mısrî’denhilafet alıp almadığı tartışmalı olan Azbî Baba, İstanbul’a döndükten sonra Şahkulu Tekkesi’nde Şeyh Elvan Efendi’ye (v. 1729)

intisap etmiştir (Erol, 2003:1). Mustafa Azbî Baba, mürşidi Şeyh Elvan Efendi’nin 1729’da vefatı üzerine Şahkulu Tekkesi’nde babalık makamına geçmiştir. Azbî Baba’nın vefat tarihi üzerine de kaynaklarda ihtilaf bulunmaktadır. Keza vefat tarihi kimi kaynaklarda 1736, kimilerin de ise 1747 olarak gösterilmektedir. Divan’ında geçen bir mısradan onun bu eserini 1161(1747-1748) tarihinde tamamladığı ve aynı tarihte vefat etmiş olduğu tahmin edilmektedir. Cenazesi tekke haziresine defnedilmiştir. Bir manzumesinde soyunu Hz. Peygamberimize dayandıran Azbî Baba mürşidi Niyazi Mısrî’nin vefatından sonra Bektaşilik’ten de icazet alıp babalık derecesine yükselmiş, Bektaşilik’te karar kılması ona Niyazi Mısrî’yi unutturmamış, Niyazi Mısrî’nin Divan-ı İlâhiyat’ındaki Türkçe şiirlerin büyük çoğunluğunu tahmis etmiş, bir gazeline de şerh yazmıştır. Böylece Niyazi Mısrî’ye bağlılığını ifade etmiştir (Erol, 2003:2, 11, 12). Ayrıca Şahkulu Tekkesi’nde Mısrî tarikatı ayini de icra ettirmiştir. 1826’da tekke yıktırıldığında Mısrî tarikatı ayini icra edilen mahal brakılmıştır (BOA, MAD, 9731, s. 407)

Mustafa Azbî Baba’nın şair olarak dinî-tasavvufî konularda yazılmış şiirlerinin toplandığı Divan’ı vardır. “Divan’da Azbî’nin Bektaşî yönünü ön plana çıkaran25 manzume yer alır. Bu şiirlerinde Ehl-i Beyt’e, 12 İmam’a, Hacı Bektaş-ı Velî’ye olan derin sevgi ve bağlılığını, Kerbelâ faciasından duyduğu derin üzüntüyü dile getirir. Faciaya sebep olan Haricîleri ve Yezid’i tel’in ederek üslûbunu sertleştirdiği görülür: Bende oldum hânedâna âlemin sultânıyım Hayder-i Kerrâr Aliye’l-Murtazâ’yı sevmişim Cismini mirât eyle eşyâya tâ ki zât ola sana sermâye Eyle muhabbet âl-i abâya eyle Yezîde lanet mükerrer” (Erol, 2003:12)

Azbî Baba Divan’ında pekçok Bektaşi geleneği ve öğretiyi işlemiştir. Onun “Gördüğün ört, görmediğin söyleme” nakaratlı nefesi, bu anlamda bilhassa değerlidir: Bu yola yol ile giden velîdir Bu yola sıdk ile git ki belîdir Hem Allah Muhammed Alî yoludur Gördüğün ört görmediğin söyleme (Erol, 2003:8) Ayrıca Şahkulu Sultan Tekkesi etrafındaki hazire ve mezarlıklarda tekkede şeyhlik ve dervişlik yapmış pekçok zatın mezarı bulunmaktadır. Bu mezarların mezartaşı kitabelerinden tekkede XVII. yüzyılda Mustafa Baba (v. 1682), Yusuf Baba (v. 1685) ve Ali Baba (v. 1697)’nın postnişinlik yaptıkları tespit edilmektedir. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ise Mahmut Baba (v. 1793) isminde kayda değer bir baba tekkede görev yapmıştır. Eldeki bilgilere göre Nizam-ı Cedit ordusunu kurması sebebiyle Yeniçerler arası açılan Sultan III. Selim’le ocak arasında arabuluculuk yapmıştır. Aynı yıllarda tekkede Mahmut Baba’nın en önemli yardımcısı Derviş İsmail (v. 1796)’dir. Şahkulu Tekkesi’nde XIX. yüzyılın başlarında Ali Baba (v. 1813) isminde bir zatın daha görev yaptığı anlaşılmaktadır (Kocadağ, 1998:44-45)

 

 

  1. 1826 Yasağı ve Şahkulu Tekkesi

 

XVIII. yüzyılın sonunda tekkenin hamam, su yolu ve köşk gibi mülkleri tamirettirilmiştir (BOA, C.EV, 352/17896). Bu tamiratla birlikte tam teşekküllü olarak faaliyetlerini sürdüren tekke diğer Bektaşi tekkeleriyle birlikte 1826 yılında yıkımla karşılaşmıştır. Keza Bektaşilik 10 Temmuz 1826 tarihinde II. Mahmut’un fermanıyla yasaklanmış, başta İstanbul’daki tekkeler olmak üzere Osmanlı sınırları içerisindeki tüm Bektaşi tekkelerinin kapatılıp yıktırılması, emlak ve eşyalarına devlet adına el konulması istenmiştir. Yasak ilk olarak İstanbul ve çevresinde uygulanmıştır. Başlangıçta on kadar Boğaziçi, Eyüp ve Üsküdar taraflarındaki Bektaşi tekkeleri yıktırılıp türbe mahalleri bırakılmış, türbelere türbedar olarak genelde Nakşi şeyhleri tayin edilmiştir. Bektaşî tekkelerinin kapatılmasına10 Temmuz 1826’da İstanbul’dan başlanıldı(Esad Efendi, 1243:211). Tekkelerin kapatılması için ilmiyeden temayüz etmiş kişiler ile kapıcıbaşılıktan gönderilen memurlardan bir heyet oluşturulup, bu heyet ile tekkelerin gizlice basılması, tekkede bulunan şeyh ve müridler tutuklanarak Darphane’ye hapsedilmeleri istendi(BOA, HAT, 500/24493). Ayrıca İstanbul ve Üsküdar’da yıktırılacak tekkelerinin eşya, arsa ve diğer mülklerinin vakıf olanlarının ilgili vakıflara dâhil edilmesi, mülk olanların varislerine bırakılması, varisleri yoksa hazineye aktarılması emredildi (BOA, HAT, 293/17453).

Bunun üzerine İstanbul ve Üsküdar’daki tekkeler basılarak içlerinde bulunan şeyh ve dervişler tutuklanıp, Şeyhülislamlık tarafından dini akideleri sorgulanmış (Esad Efendi, 1243:211; Ahmed Cevdet Paşa, 1309:182), bazıları amel ve itikad meselelerinde gerekli cevapları verememelerinden(İshak Efendi, 1291:9), dış görünüşlerinden, tutum ve davranışlarından yalan söylediklerine hükmedilip, tevatüren nakledilen çirkin davranışları ve kötü sözleri gerekçe gösterilerek sürgün edilmeleri kararı alınmıştır(Esad Efendi, 1243:211; Ahmed CevdetCevdet Paşa, 1309:182; Ahmed Lütfi Efendi, 1290:151). Şahkulu Sultan Tekkesi kapatıldıktan sonra türbe mahallerinin idaresi Nakşi şeyhlere devredilmiş, o tarihteki postnişini Bektaşi Ahir Mehmet Baba dört dervişiyle beraber Tire’ye sürülmüştür (Esad Efendi, 1243:211-212; Ahmed Cevdet Paşa, 1309:.182-183). İstanbul’un en eski Bektaşi tekkesi olan Şahkulu Tekkesi’nin yalnızca meydan odası yıktırılmıştır. Ancak bu tekkenin bitişiğinde bulunan dört odalı hane ile tekkede Mısriye tarikatı ayini icra edilen mahal bırakılmıştır. Ayrıca Merdivenköy sınırında tekke şeyhine ait 50 dönüm bağ ve tarla olduğu tespit edilirken, tekkenin vakfiyesine dair bir bilgiye ulaşılamamıştır(BOA, MAD, 9731, s. 407; Tanman, 1994:129; Haskan, 2001:481). Şahkulu Tekkesi’nin sürgün edilen şeyhinin hanımına tekke bitişiğindeki dört odalı ev ve iki dönüm bağ bırakılmıştır (BOA, MAD, 9731, s. 407).

1826 yılında Şahkulu Tekkesi kapatılıp yıktırıldığında burada postnişin olarak Ahir Mehmet Baba bulunuyordu. Az öncede belirtildiği gibi Ahir Mehmet Baba dervişleriyle beraber tashih-i itikat etmek üzere İzmir’in Tire ilçesine sürgün edilmiştir. Mehmet Âhir Baba 1839 yılında vefat edinceye kadar Tire’de yaşamıştır. Vefatı sonrası muhiblerince Tire’de Erbain Dağı eteklerinde, Bozdağ yaylası yakınlarındaki Baba Sultan ismiyle bilinen Bektaşi tekkesi

haziresine defnolunmuştur (Koca, 2005:247-275).

 

  1. 1826 Sonrası Şahkulu Tekkesi ve Postnişinler

 

Yeniçeri Ocağı ile birlikte 1826’da Bektaşiliğin de yasaklanması ve Bektaşi tekkelerinin yıktırılması üzerine tarikatın faaliyetleri bir süre kesintiye uğramıştır. İstanbul bölgesindeki en büyük ve en önemli Bektaşi tekkesi Şahkulu da aynı kaderi yaşamıştır. Bektaşi şeyh ve dervişleri buradan uzaklaştırılmış, türbe mahalline türbedar olarak Nakşi şeyhleri görevlendirilip tekke Sünnileştirilmek istenmiştir. II. Mahmut sonrası Bektaşi tekkeleri yeniden açılmıştır. Ancak tekkelerin yeniden açılması Nakşi tekkesi adı altında mümkün olabilmiştir. 1835 yılında Şahkulu Sultan Tekkesi’ne hükümet tarafından “Muharremiye” adıyla30 guruş yardım yapılmıştır (BOA, EV.MKT.CHT, 717/57)

Bununla birlikte Şahkulu Sultan Tekkesi’ni yeniden 1840 yılında Sultan Abdülmecid’in zevcesi Bezm-i Âlem Valide Sutan’ın desteğiyle Hacı Ahmet Nur Baba canlandırmıştır. Bu itibarla Şahkulu Tekkesi’nin yeniden canlandırılmasında Sultan Abdülmecid’in Bektaşî olduğu rivayet edilen annesi Bezm-i Âlem2 “Muharremiye” adı verilen bu para İstanbul’daki

tüm tekkelere her yıl verilmekteydi. Şahkulu Tekkesi’ne de uzun yıllar verilmeye devam edildi. Ancak 1835 sonrası bir kesinti yaşanmış olmalı ki1854 yılında türbedar Şeyh Hacı Hasan Efendi tarafından Muharremiye tayin ve tahsis buyurulması için dilekçe verilmiştir (VGMA, Defter nr. 298, s.35; VGMA, Defter nr. 385-1, s.146). Böylece adı geçen ödenek ayrılmaya devam edilmiştir. 1861/1862 yılında verilen 30 kuruş için bkz. BOA, EV.MKT, 173/53. Sultan’ın etkisi de bulunmaktadır (Noyan, 2002:4). Şehitlik Tekkesine de birkaç defa

hediye gönderdiği bilinen (Ahmet Rıfkı, 1325:125) Bezm-i Âlem Sultan, Şahkulu Tekkesi’nde bulunan dilek taşına basmış ve bunun üzerine Valide Sultan’lık makamına yükselmiştir. Böylece Valide, Bektaşilere karşı sempati duymaya başlamış, Bektaşiler ise devletin en üst kademesinden bir desteğe sahip olmuşlardır (Garnett, 1912:73-74; Birge, 1937:80).

Ayrıca Bezm-i Âlem Sultan, Dolmabahçe Camisi yaptırılırken burada bulunan Bektaşi Kara Abalı Mehmet Baba’nın mezarını parmaklıkla çevirttirerek korunmasını sağlamıştır (Kolağası Mehmed Râif, 1314:323-327).

Bu itibarla II. Mahmut tarafından yasaklanıp kovuşturmaya uğrayan Bektaşilik, Bezm-i Âlem Valide Sultan tarafından desteklenmiş, arından Sultan Abdülaziz döneminde daha serbest bir

ortama kavuşmuştur. Kaynaklarda ismi Ahmet Santuri Nur Baba olarak da geçen Ahmet Baba mücerreddir. Sarayın cuma vaizi iken Seyyid Nebi Dedebaba’dan el almış, ayrıca Nakşi icazeti alarak Şahkulu Tekkesi’nin başına geçmiştir. Dokuz yıl Şahkulu Tekkesi’nin postnişinliğini yapan Ahmet Baba, 1849 yılında vefat etmiş, cenazesi Şahkulu Tekkesi haziresine defnedilmiştir. Mezar taşında tekkenin ikinci banisi olduğu yazılıdır (Koca, 2005:249).

Derviş Selim tarafından hazırlanan mezar taşı kitâbesi şöyledir:

“Ya Hû

Cedd ü evlâd-ı Resulüm bende-i Ali-i abâ

Hamdülillah gine anlardan bana oldu devâ

Fani dünyadan geçüp etdim bekaya irtihâl

Al-i evlâd-ı Resule canımı kıldım fedâ

Şâhkulu Sultân ile Mansur Baba darındayım

Anların sermestiyem etmez katarından cüdâ

“Merdiman” dergâhının çün bani-i sâniyyesidir

Rûh u pak-i şâd ola hem hep gelen etsün duâ

Çıkdı bir nûr arşa Selim söylegil tarihini

Lücce-i envâr-ı dosta gitti Hazret-i Ahmed Baba H. 1266 (M. 1849)”

(Koca, 2005:249-250)

1826 sonrası Ahmet Baba tarafından yeniden canlandırılan Şahkulu Sultan

Tekkesi’nde posta oturan diğer postnişinler şunlardır:

 

  1. 1. Hacı Halil Revnâki Baba (1849-1850)

 

Şahkulu Sultan Tekkesi tekrar canlandırıldıktan sonra 1849 yılında postnişinlik görevine Çorumlu Hüsnü Dedebaba tarafından Halil Revnaki Baba getirilmiştir. Halveti tarikatı kökenli olan Halil Revnaki Baba bu görevde sadece bir yıl kalmış, 1850 yılında vefat etmiştir. Cenazesi Halveti şeyhlerinden Avcızâde Mümtaz Efendi’nin talebi üzerine aynı zamanda Halveti Şabani Tekkesi olan Seyyid Nizam Camii yakınındaki hazireye defnolunmuştur. Dönemin şeyhülislamı Arif Hikmet Efendi’nin kıldırdığı cenaze namazına Sultan Abdülmecid’in de katıldığı ifade edilmektedir. Şevki Koca bu hazirede çok az örneği kalan üç adet Yeniçeri kabrinin de bulunduğunu belirmektedir (Koca, 2005:250).

Halil Revnaki Baba’nın mezar taşı dört dilimli Ethemi (Yesevi) taç biçimindedir. Ancak mezar taşının üzerine sonradan on iki dilimli teslim taşı motifi de kazınmıştır.

 

Mezar taşı kitabesi şöyledir:

“Hu Dost

Tarîkat-ı Aliyye-i Nâzenînden

Mürşid-i agâh ve vasl-ı illâllah

Bende-i âl-i âbâ sahib-i illâ edep

Vel haya Esseyid Halil Revnâki Baba

Kâffe-i ehl-i imânın ervâh-ı şerifleri

Şâd u handân ola H. 1267 (M. 1850)”

(Koca, 2005:250-251)

kalan üç adet Yeniçeri kabrinin de bulunduğunu

belirmektedir (Koca, 2005:250).

Halil Revnaki Baba’nın mezar taşı dört

dilimli Ethemi (Yesevi) taç biçimindedir.

Ancak mezar taşının üzerine sonradan on

iki dilimli teslim taşı motifi de kazınmıştır.

Mezar taşı kitabesi şöyledir:

 

“Hu Dost

Tarîkat-ı Aliyye-i Nâzenînden

Mürşid-i agâh ve vasl-ı illâllah

Bende-i âl-i âbâ sahib-i illâ edep

Vel haya Esseyid Halil Revnâki Baba

Kâffe-i ehl-i imânın ervâh-ı şerifleri

Şâd u handân ola H. 1267 (M. 1850)”

(Koca, 2005:250-251)

kalabilmiştir. Keza 1851 yılında Çorumlu Hüsnü Dedebaba’nın vefatı üzerine ittifakla Pirevi’ne “Dedebaba” seçilmiş ve Hacı Bektaş ilçesine taşınmıştır. Hacı Ali Türabi Baba 1869 yılında vefat etmiş olup kabri Pirevi avlusundadır. Türabi Baba, Hurufi öğelere vâkıf, Divan sahibi, önemli bir Bektaşi şairidir. Nevruziyeleri meşhurdur. Divan, muhiblerinden Halim Derviş tarafından H. 1269(M. 1852-1853) yılında derlenmiştir. Türabi Baba ve nefesleri XX. Yüzyılda yaşayan Kulalı Mehmet Ercan Türabi ile karıştırılmaktadır(Koca, 2005:251). Abdullah Baba tarafından hazırlanan mezar taşı kitabesi şöyledir:34

 

 “Hu Dost

Şerbet-i mevti içirdi akıbet devrân bana

Vakt ü sa’ât erdi mühlet vermedi bir ân bana

Var ümidim kat’i dest etmen dutup damenini

Merhâmet şefkât kılar elbet Şâh-ı Merdân bana

Mahlasım derler Türâbi nâmıma Elhac Ali

Postnişinlik hizmetin Hakk eyledi ihsân bana

Vüsatin elde iken söyle dedi tarihini

Heme destinde işâret eyledi bir can bana

Şerm’sarım rû-siyah cürmümle Şâh’ım el-aman

Pir-i Hünkârım meded kıl eyle bir dermân bana H. 1285 (M. 1869)”

(Koca, 2005:251-252)

 

Üsküplü Sadık Baba, tekkede iki yıl şeyhlik yapmış, onun görevde bulunduğu dönemde Şahkulu tekkesinin arazisi genişletilmiştir (Koca, 2005:252). 4 1851 yılında Şeyh Mehmed’in vefatı üzerine tekkede sırasıyla Derviş Hasan Halife (1851-1857), Derviş Ali Halife (1857-1863), Seyyid Mehmet Ali Halife (ilk dönemi 1863-1875) ve Derviş Hasan Rıza Efendi (1875-1907) şeyhlik yapmıştır (BOA, EV.MKT.CHT, 741/80; BOA, EV.MKT, 246/86; BOA, EV.MH, 1019/2; BOA, EV.MKT.CHT, 680/77).

 

 

 

 

 

6.3. Üsküplü Sadık Baba (1851-1852)

 

Şahkulu Sultan Tekkesi’nde 1826 sonrası posnişinlik yapan babalardan bir diğeri Hacı Sadık Baba’dır. Yanbolulu Türâbi Dedebaba tarafından Şahkulu postnişinliğine getirilmiştir. Ancak o da bu görevde fazla kalamamış, 1852 yılında vefat etmiştir. Dervişlik ve Babalık yıllarının çoğu Arnavutluk’taki en eski Bektaşi tekkelerinden Jirokastro(Ergiri)’daki Asım Baba Tekkesi’nde geçmiştir. O da usulen Nakşi icazeti alıpŞahkulu Tekkesi’nde postnişinlik yapmıştır. Onun zamanında Şahkulu Tekkesi fiziksel olarak büyütülmüş, arazisi genişletilmiş, tekke dünyada sadece beş büyük tekkede icra edilen mücerred dervişlik ritüelini uygulamaya bu dönemde hak kazanmıştır(Koca, 2005:252). Mücerred olan Sadık Baba’nın mezarı tekke haziresindedir. Mezar taşı teslim taşı motiflidir. Kitabesi dervişlerinden Kerimi tarafından yazılmış olup şöyledir:

 “Ya Hu

Pişiva-yı ehl-i irfân muktedâ-yı salikîn

Vakıf-ı sırr-ı tarîkat çaker-i âl-i abâ

Arif-i billah-ı devran mürşid-i agâh idi

Salik-i râh-ı hakikattır muhibb-i Mürtezâ

Hanigâh-ı âlemin kıldı şikeste camını

Nûş edüp peymane-i ukbayı oldu rehnümâ

Ah u matemdi işi her dem imâman aşkına

Aşina-yı ravza-yi Şâh-ı Şerif-i Kerbelâ

Hacı Bektâş Veli’nin bende-i hassı idi

Zikr-i eyvallah ile itti yolunda can fedâ

Katre-i rahmet-i Kerimi fevtinin tarihidir

Hacı Sadık Baba’ya oldu mekân bağ-ı safâ H. 1269 (M. 1852)” (Koca, 2005:252-253)

 

 

6.4. Şeyh Mehmet (?-1852)

 

Osmanlı arşiv kayıtlarına göre Üsküdar’da Nerdibanlı köyündeki Şahkulu Sultan Tekkesi zaviyedarlığı tarihi belirsiz bir şekilde Şeyh Mehmet’in uhdesinde iken onun vefatıyla zaviyedarlık türbedarlığa tahvil edilmiş ve yerine 10 Temmuz 1852 tarihinde mahlulünden Asitâneli Derviş Hasan Efendi’ye tevcih edilmiştir (BOA, EV.MKT.CHT, 741/80).

Sultan Abdülmecid’in yakın dostlarından olduğu ifade edilmektedir. 10 Temmuz1852 tarihinde getirildiği Şahkulu Tekkesi postnişinliği görevini beş yıl sürdürmüş, 1857 yılında geride evlat bırakmadan vefat etmiştir (BOA, EV.MH, 640/121; BOA, EV.MKT.CHT, 741/80; BOA, EV.MKT, 246/86). 1868 yılında dedebaba olan Selanikli Hasan Baba ile karıştırılmıştır. Hacı Hasan Baba’nın tekkedeki hizmetlerinden biri Merdivenköy’de bulunan ve tekkenin vakfı içinde yer alan camiyi onartıp buraya meşhuta yaptırmasıdır (Koca, 2005:253).

6.5. Asitâneli Hacı Hasan Baba (1852-1857)

 

Asitâneli’dir. O da Nakşi icazetli, mücerred Bektaşi babalardandır. Mehmet Ali Hilmi Baba’nın mürşididir ve ona ikrar vererek Bektaşiliğe girmesini sağlamıştır. Şahkulu Tekkesi haziresindeki mezarının kitâbesi Giritli Derviş Saffet tarafından hazırlanmış olup şöyledir:

“Ya Hu

Gel nefir ah eyleme yahû acûz u çarha yuf

Kıldı cevherveş bu yeri hak-i kabr içre nihân

Masivadan el çeküp, kesmişti baş hırkaya

Etdi bu dergâhta vahdetle ibadet çok zaman

Eyledi isbat makbulu erenler olduğun

Şâhkulu veş bir azizin duttu kurbinde mekân

Kevser-i Rahmet ile rûh u revanın şad edûb

Şafi-i edsün Aliyye’l-Mürtezâ-yı müstean

Himmet-i Pir’an ile Saffet dedim tarihini

Hanigâh olsun Hasan Baba’ya ulyâ-yı cihan H. 1274 (M. 1857)” (Koca, 2005:253-254)

 

6.6. Kesriyeli Ali Baba (1857-1863)

 

Asitâneli Hacı Hasan Baba döneminde tekkenin aşçı babasıdır. Mücerreddir. Mehmet

Ali Hilmi Baba’nın nasibi sırasında rehberlik etmiştir. 1817 yılında doğmuş, 26 Kasım 1857 postnişinliğe getirilmiş (BOA, EV.MKT.CHT, 741/80; BOA, EV.MKT, 246/86)5, 1863 yılında ise vefat etmiştir. Ali Baba’nın tayin edilmesiyle ilgili 12 Kasım1857 tarihli arşiv kaydında bir önceki türbedar Ispartalı Derviş Hasan Halife’nin evlatsız olarak vefat ettiği, Derviş Ali Halife’nin bu göreve ehil ve müstehak olduğu şahitler tarafından haber verildiği belirtilmektedir BOA, EV.MH, 640/121; İMEM, 571/45). Ali Baba’nın mezarı Şâhkulu Tekkeis haziresindedir. Mezar taşı kitabesi Derviş Saffet tarafından yazılmış olup şöyledir:

 “Lâ mevcûda illâ Hu

Çalış terk-i sivaya varlığın ifna edüp yâ Hû

Değildir çünkü baki kimseye bu tekiyye-i bâki

Vücudun aşk-ı Hak ile işte mahvetti Ali Baba

Firak u matemi ağlattı bi’l-cümle muhibbânı

O şems-i evci himmet saye-i evlâd-ı Zehra’da

Çerağ etmişdi çok cüyendegan-ı nûr u irfânı

Tarîkatında ederdi iktifa asâr-ı eslâfa

Şuyûh u salikân içre aransa ender akranı

Erenler mûin-i Şâhkulu Sultân ola Yarab

Bu zât-ı ekremin her kim olursa Fatihanı

Oku tarihini yazdı münacaat eyleyûb Saffet

Ede şafi-i Ali Baba’ya Mevlâ şir-i yezdânı H. 1280 (M. 1863)” (Koca, 2005:254)

 

Ali Baba’nın postnişinliğe getirilmesiyle ilgili arşiv kaydında “Üsküdar’da vâki Nerdibânlı karyesinde vâki Şahkulu Sultan Zâviyesi’nin ber vech türbedar ciheti mutasarrıfı olan Derviş Hasan Efendi’nin bilâ veled vefâtı vukûunu mebnî mahlûlünden ehliyeti tebeyyün ve âsitâne-i askeriyeye tecâvüz etmiş olan Derviş Ali Efendi’ye bâ ruus-ı hümâyûn bi’t-tevcîh” ifadeleri yer almaktadır (BOA, EV.MKT, 13/9).

 

6.7. Mehmet Ali Hilmi Baba (1863-1907)

 

Mehmet Ali Hilmi Baba, 1863 yılında Kesriyeli Ali Baba’nın evlatsız vefatı üzerine Selanikli Hacı Hasan Baba tarafından Şahkulu Tekkesi postnişinliğine getirilmiştir. Hükümet tarafından ise kendi talebiyle16 Şubat 1864 tarihinde bu tayin onaylanmıştır(BOA, EV.MKT.CHT, 741/80; BOA, EV.MKT, 246/86).

Mehmet Ali Hilmi Baba’nın görevlendirilmesiyle ilgili resmi yazı şöyledir:

Nişân-ı hümâyûn yazıla ki

Erbâb-ı istihkâkdan Esseyyid Mehmed

Ali arzuhâl sunub nezâret-i evkâf-ı

hümâyûn-ı mülûkâneye mülhak

Üsküdar’da Nerdibânlı karyesinde vâki‘

Şahkulu Sultan Zâviyesi vakfının ber vech-i

hasbî türbedarlık cihetine mutasarrıf olan

Derviş Ali Efendi bila veled fevt olub yeri

atî ve hidmet-i lâzımesi mu‘attıl kalmağla

mahlûlünden kendüye tevcih ve yedine

berât-ı alişân ihsân buyurulmak bâbında

istid‘â-yı inâyet etmiş ve sâhib-i arzuhâl

merkûm Esseyyid Mehmed Ali hayli müddetten

berü müteveffâ-yı mezbûrun hidmetinde

müstahdem olarak türbedarlık-ı

mezkûre ehil ve müstehak olduğu karye-i

mezbûre imamı Ali Efendi ibn Mehmed

ve Hasan Lütfi Efendi ibn Abdullah ve

Çamlıca-i kebîr şeyhi Nuri Efendi ibn

Mehmed Salih ve Abdürresul Efendi ibn

Abdullah ve Osman Ağa ibn Mustafa ve

Elhac Osman Efendi ibn Mustafa nâm kimesneler

haberleriyle zahir ve karye-imerkûme imam ve muhtârlarıyla ahalisinin

bir kıt‘a ilmühaberlerinden nümâyan

ve asitâneli olduğu defterhâne-i âmireden

mahreç hânesi kaydından mütefehhim ve

ol veçhile asitân-ı (?) askeriye nizamından

müstesna olmağla cihet-i mezkûrenin

müteveffâ-yı mezbûr mahlûlünden mezbûr

Esseyyid Mehmed Ali Halife’ye tevcihi

menût-ı re’y-i âlî idüğün evkâf-ı hümâyûn

müftüsü faziletlû Esseyyid Mehmed Kadri

Efendi hazretleri ve ber minvâl-i muharrer

ber vech-i hasbî türbedarlık ciheti mutasarrıfı

Derviş Ali Efendi’nin bila veled vefâtı

vukû‘una mebni mahlûlünden ehil ve

müstehak idüğü tebeyyün idüb Âsitâneli

Esseyyid Mehmed Ali Efendi ibn Osman

Nuri uhdesine ber mûcib-i nizâm bi’n-nefs

bilâ kusûr edâ-yı hidmet etmek terk ider ise

ref‘inden ahara verilmek şartıyla bi’t-tevcih

berat-ı âlî i‘tâ olunmak bâbında evkaf-ı

hümâyûn nazırı olub nişân-ı âli-i Osmanın

ikinci ve mecidiye nişân-ı zişânının birinci

rütbelerini hâ’iz ve hâsıl olan atûfetlû Esseyyid

Abdülhamid Ferid Efendi hazretleri

i‘lâm etmelerine ber mûcib-i i‘lâm bi’ttevcih

berat-ı âli i‘tâ olunmak bâbında bin

iki yüz seksan senesi Şa‘bân-ı şerifinin sekizinci

günü tarihinde re’is-i hümâyûn sâdır

olmağın vech-i meşrûh üzere berat-ı şerîf-i

âlişân yazılmak içün iş bu tezkere verildi

fi 29 Zilhicce sebe 1280 (5 Haziran 1864)

(BOA, EV.MH, 1019/2).

 

Bu resmi yazıyla göreve getirilen Mehmet Ali Hilmi Baba, Şahkulu Tekkesi’nin tarihinde önemli bir yere sahiptir. Babası Sultanahmet Camii’nin “Vaiz-i avam”ı olan Hafız Osman Nuri Efendi’dir. Hafız Osman Nuri Efendi, Olukbayır (Çırçır) Nakşibendi Tekkesi şeyhi Seyyid Mustafa Baba Efendi’den (v. 1854) Nakşi icazeti almıştır. Ayrıca dönemin Şahkulu Tekkesi postnişini İstanbullu Hacı Hasan Baba’dan, eşleri olan Hacı Emine Şerife Hanım ile birlikte el alarak Bektaşi olmuşlardır. Hafız Osman Nuri Efendi uzun yıllar saray imamlığı yapmıştır. Aslen Arnavutluk’un Zavalan yöresinin tanınmış eşrafındandır. Hafız Osman Nuri

Efendi, oğlu Mehmet Ali Hilmi Baba’dan bir yıl daha uzun yaşamış olup kabirleri eşi Emine Hanım ile Göztepe Gözcü Baba haziresinde yan yanadır. Emine Hanım 1898 ve Hacı Osman Nuri Efendi 1908 yılında vefat etmişlerdir (Koca, 2005:255; Kocadağ, 1998:58).

Mehmet Ali Hilmi Baba çocuk yaşlarda Üsküdar’daki Balaban Nakşibendi Dergâhı’na bağlanmış, şeriat ve tarikat ilimleri tahsil etmiştir. 1857 yılında on beş yaşındayken Şahkulu Tekkesi postnişini İstanbullu Hacı Hasan Baba’dan el alarak Bektaşi olmuştur. Hilmi Baba’nın nasip alışı sırasında rehberlik hizmetini Aşçı Ali Baba yapmıştır. Hilmi Baba 1861 yılında mücerred derviş olmuş, bir yıl sonrada Türabi Ali Dedebaba’dan dönemin türbedarı Hacı Mehmet Tahir Baba’nın rehberliğinde Babalık icâzeti almış, 1863 yılında ise Şahkulu Tekkesi postnişinliğine getirilmiştir. 1870 tarihinde ise Hacı Hasan Dedebaba’dan dönemin türbedarı Mehmet Yesari Baba’nın rehberliğinde halifelik icazeti alarak tarihe yirmi sekiz yaşında bu ünvanı alan ilk Bektaşi olmuştur (Koca, 2005:255).

Şahkulu Tekkesi en faal dönemini Mehmet Ali Hilmi Baba’nın şeyh olduğu yıllarda yaşamıştır. Bir süre Hacı Bektaş Veli Tekkesi’nde de şeyhlik yapan Mehmet Ali Hilmi Baba, aynı zamanda XIX. yüzyılın en meşhur Bektaşîlerindendi. Onun döneminde tekke yoğun bir imar faaliyetine sahne olmuş, yapılan ek binalarla tam bir külliye halini almıştı. Ayrıca yine Mehmet Ali Hilmi Baba’nın çalışmalarıyla burası icazetname veren bir Bektaşî tekkesine dönüşmüş, böylece Bektaşî dervişlerinin, özellikle de Balkanlar’da yaşayanların uzun yolculuklar yaparak Hacı Bektaş’a gitmesine gerek kalmamıştı (Vatin-Zarcone, 2005:413). Bununla birlikte İstanbul Bektaşîleri arasında nefesleriyle tanınan ve evinde muhibleriyle sohbetler düzenleyen Edib Harabî bu dönemde Şahkulu tekkesinde tarikata intisap etmişti (Noyan, 2002:119; Tanman, 1994:129). Mehmet Ali Hilmi Baba tekkeye ait olup da daha önce Mihrimah Sultan vakfına ilhak olunan arazinin tekrar Şahkulu tekkesine iade edilmesi için girişimlerde bulunmuş (BOA, EV.MKT, 793/124), ayrıca şahsî mülklerini de tekkeye vakfetmişti. 1902 yılında “mülk mahallerinin tarikat-ı aliyye-i Bektâşiyye nâmına vakfa tahvili ve lâzımgelan tescilinin îfâsı husûsunda lâzımgelenlere emruferman buyurulması istirhâm olunur” diyerek başvuruda bulunmuştur(BOA, EV.MKT.CHT, 521/51).

Arşiv kayıtlarından takip edildiği kadarıyla bu mülklerle ilgili 1913 yılında bir soruşturma

mevzu bahis olmuştur. Bu soruşturma Mehmet Ali Hilmi Efendi’nin Nerdibân köyündeki Şahkulu Tekkesi’ne vakf eyledi ği zemîn, kürüm ve eşçâr (bir kıta bağ) ile evkâf-ı sâ’iresinin vakfiyetinin tahakkukuna dair sadır olan ilâmın tescili için mahkeme kaleminden tanzim olunan muamelenin ikmâlinin lâzım gelip gelmeyeceği hakkındaydı(VGMA, Defter nr. 961, s.56; BOA, EV.MKT, 3477/19). Mehmet Ali Hilmi Baba kendi emvalini Şahkulu Tekkesi’ne vakfetmekle kalmamış, tekke vakfına ait arazi ve emlaka da sahip çıkmıştır. Nitekim Kasım 1875 tarihinde Şahkulu Tekkesi’ne merbut olduğu halde daha önce Mihrimâh Sultan Vakfı’na gasben ilhak olunmuş olan arazinin iadesi için girişimde bulunmuştur (BOA, EV.MKT,

793/124).

 

 

6.8. Hasan Rıza Baba (1875-1907)

 

1875 yılında Mehmet Ali Hilmi Baba Şahkulu Tekkesi postnişinliğinden uzaklaştırılarak yerine 26 Şubat 1875 tarihinde Derviş Hasan Rıza Efendi getirilmiştir (BOA, EV.MKT.CHT, 741/80; BOA, EV.MKT, 246/86). Hasan Rıza Baba’nın bir süre burada postnişinlik yaptığı ve görevin tekrar Mehmet Ali Hilmi Baba’ya intikal ettiği tespit edilmektedir. Keza 3 Ocak 1880 tarihinde Mehmet Ali Baba’nın “mugâyir-i adâb-ı tarikat harekâta cür’et” etmesi sebebiyle görevden uzaklaştırılıp yerine yeniden Derviş Hasan Rıza Efendi’nin getirilmesi mevzu bahis olmuştur. Bu şekilde fasılalarla Şahkulu Tekkesi’nde postnişinlik yapan Hasan Rıza Baba 1907 yılında vefat etmiş ve o tarihte tekke postnişinliğine oğlu Hacı Ahmet Burhan Baba tayin edilmiştir (BOA, EV.MKT.CHT, 741/80; VGMA, Defter nr. 897, s.321; VGMA, Defter nr. 876, s.63).

 

6.8. Mustafa Yesâri Baba (1885-1888)

 

Mehmet Ali Hilmi Baba’nın 1885 yılında“Dedebaba” olarak Hacı Bektaş Veli Tekkesi’ne görevlendirilmesi üzerine, Şahkulu Tekkesi postnişinliğine Mustafa Yesari Baba getirilmiştir. Şahkulu Tekkesi aşçı postundan yetişen Mustafa Yesari Baba, üç yıl6 Şahkulu Tekkesi’nde postnişinlik yapmış, görevi sırasında Mansur Baba türbesi ve haziresini tamir ettirmiştir. Aslen Filibeli olan Mustafa Yesari Baba 80 yaşlarında Tselya’daki Durbali (Reni) Tekkesi postnişin olarak görevlendirilmiş, ancak ömrü vefa etmeyip 1909 yılında yolculuk esnasında

Golos kentinde vefat edip burada defnedilmiştir. Mustafa Yesari Baba’nın kabir kitabesi mevcut değildir (Kocadağ, 1998:75; Koca, 2005 260-261).

 

6.9. Ahmet Burhan Baba(1907-1912)

 

Ahmet Burhan Baba, Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’nın vasiyetine uyularak Şahkulu Tekkesi postnişinliğine getirilmiştir. Ahmet Baba’nın atanmasına dair arşiv kaydında “Şahkulu Sultan’ın Üsküdar’da Nerdibânlı karyesinde kain zaviyesinde vazife-i muayyene ile tarik-i Nakşî usûlü icra edilmek üzere türbedâr ciheti 15 Mayıs1907 tarihinde Hacı Ahmet Efendi

6 Şevki Koca’ya Mustafa Yesari Baba Şahkulu Tekkesi postnişinliğinde göre 22 yıl kalmıştır (Koca, 2005:260).

uhdesine tevcih olduğu bi’t-tedkîk anlaşılmış” ifadeleri yer almaktadır (VGMA, 4623/183; BOA, EV.MKT.CHT, 741/80; BOA, EV.MKT.CHT, 680/77)7. Bir başka kayıtta Ahmet Burhan Baba’nın daha önceki postnişinlerden Hasan Rıza Baba’nın oğlu olduğu anlaşılmaktadır (BOA, EV.MKT. CHT, 741/80). Ahmet Burhan Baba’nın postnişin olarak atanması sırasında tekkenin vakıf kayıtları ve muhasebesi de incelenmiştir(BOA, EV.MKT.CHT, 680/92; BOA, EV.MKT.CHT, 680/93). Yapılan incelemede Şahkulu Tekkesi’ne herhangi bir ödenek ayrılmadığı anlaşılmış ve günlük 40 akçe tahsis edilmiştir (BOA, EV.MKT.CHT, 680/91). Mürşidi, Durbali Tekkesi postnişinlerinden Premetili Bayram Baba’dır. Babalık icazetini ise Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’dan almıştır. Bektaşilerin kendisini Hafız Burhanettin” olarak andıkları Ahmet Burhan Baba’nın postnişinlik dönemi

Topal Tevfik Baba’nın tacizleri içinde“geçmiştir. Mücerreddir. Nakşibendiliğe özgü Seyr-i Sülük remizlerini Bektaşi erkânnâmelerinden ayıklayarak, Nâzenîn Bektaşilik yoluna büyük hizmetler vermiştir(Koca, 2005:261-262). Ahmet Burhan Baba, 1918 yılında vefat

etmiş ve Şahkulu Tekkesi haziresine defnedilmiştir. Mezar taşı kitabesini Midillili

Haydar Baba yazmış olup kitâbe şöyledir:

 

Allah Hû Dost7

Çekti üsretgah-ı âlemden etek el pir iken

Etdi cam-ı ömrünü mevte sunup azm-i baka

Şâh-ı Merdânın kulu olmuş idi kûtb-u kâinat

Hac-ı Bektâş Veli’nin bendesiydi bi-riyâ

Postnişin-i Asitâne-i Şâhkulu Sultân idi

Etdi rûh-u dergâh-ı Al-i abâ’ya ilticâ

Şüphesiz erdi huzûr-u Mürteza’ya şevkile

Kıldı İhsan-ı şefaat çünkü fahr-ı Enbiya

Haydari tarih-i cevherdanına pay etdi hat

Nûş-u kevser etdi Haydar’dan Hacı Ahmed Baba H. 1336 (M. 1918)

 

Bir başka arşiv kaydında ise Ahmet Burhan Baba’nın 9 Temmuz 1907 tarihinde tevcih edildiği zikredilmektedir(VGMA, 4623/102).

 

 

1909 tarihli arşiv kaydına göre Şahkulu Tekkesi’nde tarik-i Nakşî usulü icra edilmek üzere zâviyedar ve türbedar olan Hacı Ahmet Burhan Dedebaba b. İbrahim, Topkapı Sarayı hastahâne eczacılarından Kolağası Hüsnü Efendi’nin Şahkulu Tekkesi’ne Mehmet Ali Dede’nin veresesinden şart edilmiş olan dokuz kıta araziye müdâhale eylediğinden bu müdahalenin önlenmesi için mahkemeye başvurmuştur. Mahkeme işlemlerini takip etmek üzere ise Mesut Efendi’yi vekil tayin etmiştir(İMEM, 774/150). Bu dönemde Şahkulu Tekkesi’nden meşihat tevcihi vesair resmi işlemlerde 450 kuruş harç alındığı tespit edilmektedir (BOA, EV.MKT.CHT, 682/39).

6.10. Abdullah Baba (1918)

 

1918 yılında Ahmet Burhan Baba’nın vefatı üzerine Şahkulu Tekkesi’ne Abdullah Baba atanmış, ona vefat etmek üzere de İbrahim Baba görevlendirilmiştir (VGMA, Defter nr. 144, s.172; TİTE, Kutu nr. 44, Belge nr. 129).

 

6.11. İbrahim Feyzi Baba(1918-1921)

 

Aslen Filibeli olan İbrahim Feyzi Baba, ihvan arasında Küçük İbrahim Baba olarak bilinmekteydi. 1918 yılında Ahmet Efendi’nin vefatıyla tekkeye Abdullah Efendi atanmış, İbrahim Baba da ona vekalet etmek üzere görevlendirilmiştir(VGMA, Defter nr. 144, s.172; TİTE, Kutu nr. 44, Belge nr. 129). Daha sonra asaleten Şahkulu Tekkesi postnişinliğine getirilen İbrahim Baba, son derece ılımlı ve munis yaradılışlı bir insan olması sebebiyle Yalvaçlı Topal Tevfik Baba’nın müdahalelerine dayanamayıp kendi arzusuyla postnişinlikten

ayrılmıştır. Ardından memleketi Filibe Tatarviranı denilen yerde bulunan Ballı Baba Tekkesi’ne yerleşmiş, ancak adeta terk edilmiş haldeki binada duramayıp Elbasan’daki Cefâi Baba Tekkesi’ne geçmiştir1923 yılında vefat edip buraya defnedilmiştir. Bugün tahrip edilmiş durumda olan tekke kabristanındaki İbrahim baba’ya ait kabir kitâbesi şöyledir: Hatt-ı üstâdanesin yazdı Necmî Kethüdâ/Hak-ı Yezdân oldu Şâh-ı Hazret-i Feyzi Baba (Koca, 2005:264)

 

 

6.12. İsmet Efendi (1919-1921)

 

Şahkulu Tekkesi’ne 1919 yılında Tevfik Baba’nın itirazına rağmen İsmet Efendi getirilmiştir.

Ancak Tevfik Baba’nın baskıları sebebiyle İsmet Efendi de postnişinlikte kalamamış, bundan iki yıl sonra göreve Tevfik Baba atanmış, ayrıca bu dönemde tekke onarımdan geçirilmiştir (VGMA, Defter nr. 144, s.172; TİTE, Kutu nr. 44, Belge nr. 129).

 

6.13. Ahmet Nuri Baba (1922-1924)

 

“Aslen Filibe’lidir. Kendisinin hafızlığı vardır. Mücerred babalardandır. Dervişliği Durbali Baba Dergâhı’nda geçmiştir. Köse olmamasına rağmen, alafranga sakalından ötürü Köse Nuri ismiyle yer almıştır. Şâhkulu Dergâhı’nın 1953 yılında Hakk’a yürüyen son postnişini Hafız Tahsin Baba’nın dedesi olan Hafız Nurettin Baba’nın kardeşidir. 1924 yılında Tekirdağ’ın Kızılcıkdere köyünde, Derviş Mehmed Ali’nin Babalık töreninde hastalanarak burada Hakk’a yürümüştür. Kütahyalı bilinir. İstiklâl savaşı esnasında, kısaca(M.M.) adı ile bilinen Kuva-i Milliye’nin istihbarat örgütünde görev almıştır.” (Koca, 2005:269) Köse Nuri Baba’nın 1924 yılındaki ani vefatı üzerine tekke 1927 yılına kadar postnişinsiz kalmıştır (Koca, 2005:269).

 

6.14. Mehmed Tevfik Baba(1922-1935)

 

Arşiv kayıtlarına göre Mehmet Tevfik Efendi ibn Hafız Ali Rıza Efendi 23 Temmuz1922 tarihi itibarıyla Şahkulu Tekkesi şeyhliği ve vakıf mütevellisi görevini yürütmektedir(İMEM, 801/237). Tevfik Baba Şahkulu Tekkesi’ne postnişin olmak için çok uğraşmış, başta Ahmet Burhan Baba ve İbrahim Feyzi Baba olmak üzere kendinden önce postnişin olanları tekkede rahat bırakmamıştır. Bununla birlikte İstanbul’daki Bektaşî tekkelerinden Topkapı, Çamlıca ve Karyağdı tekkeleri şeyhlerinin Arnavut olması sakıncalı görülerek bir ara Şehitlik Tekkesi postnişinliğine de Tevfik Baba’nın atanması faydalı görülmüştür (TİTE, Kutu nr.57, Belge nr.136). Tevfik Baba, II. Meşrutiyet ve Milli Mücadele yıllarında kişiliği ve siyasi faaliyetleri

bakımından olumsuz olarak görülen davranışlar sergilemiştir. Önce para karşılığında Nakşî icazetnamesi alan Tevfik Baba, Şahkulu Tekkesine şeyh olduktan sonra Hürriyet ve İtilaf Partisi’nden görünmüş, diğer taraftan Tarik-i Salâhiye’ye sızarakMilli Mücadele lehinde casusluk yapmıştır8. 1927 yılında Şahkulu Tekkesi postuna yeniden oturan Tevfik Baba, 1930 yılında Salih Niyâzi Dedebaba’nın yurtdışına sürgün edilmesi sonrası “hızlı bir cumhuriyetçi”

olmuşsa da ahlaki problemleri nedeniyle gazetelere haber konusu olmuştur. Bazı uygunsuz davranışları karakol kayıtlarına geçmesi üzerine dönemin milletvekillerinden Hakkı Tarık Us tarafından kendisine“deli raporu” alınmış, bu arada devreye giren Hüseyin Kâzım Baba, Şaban Sırrı Baba, Ekrem Ramazanoğlu Baba, Yusuf Fahir Ataer Baba, Hüseyin Hüsnü Erdekut Baba, Yaşar Baba, Ercan Türâbi Baba ve Tahir Baba gibi tanınmış Bektaşi Babaları

imza toplayarak Topal Tevfik Baba’nın Şahkulu postnişinliğini iptal ettirmişlerdir. Bu gelişmelerden sonra Tevfik Baba, 1935 yılında sakalları kesilerek, Bursa’nın Mustafakemâlpaşa (Kirmasti) ilçesinde harabe halinde bulunan Garipçe Baba Tekkesi’ne gönderilmiştir. 1939 yılında orada vefat ederek bu tekkenin haziresine defnedilmiştir

(Koca, 2005:269-270).

 

 

6.15. Pepe Niyazi Baba (1935-1936)

 

Aslen Giritli olan Niyaz Baba, 1935 yılında Postacı Ali Baba tarafından Şahkulu

Sultan Tekkesi’ne postnişin olarak nasp edilmiştir. Ancak 677 sayılı tekkelerle ilgili

yasanın ek maddeleri gereği tekkedeki postnişinlerle akrabalığı olmadığından 1936

yılında görevine son verilmiştir. Kekeme olması sebebiyle kendisine “Pepe” lakabı

takılmıştır. Yaşamının son günlerinde ise kendisine Hazreti Musa dedirttiği rivayet

edilmektedir (Koca, 2005:271).

Tevfik Baba’nın bu ilginç yaşamı için bkz. TİTE, Kutu nr.56, Belge nr.12; TİTE, Kutu nr.63, Belge

nr.151; TİTE, Kutu nr.64, Belge nr.221; Küçük, 2003:149, 245-246; Koca, 2005:265-271.

 

 

6.16. Behlül Baba (1936-1941)

 

Aslen Prizrenli olan Behlül Baba 1936-1941 yılları arasında Şahkulu Tekkesi’nde ikamet etmiş, ancak postnişinlik yapmamıştır. İnadiye Tekkesi son postnişini Halife Yusuf Fahir Ataer Baba’nın tensipleri ile buraya gönderilmiş, ancak 1941 yılında Katerin Tekkesi’nden Şahkulu’nu ziyârete gelen Halife Koca Tahir Baba’ya karşı uygunsuz davranışı üzerine yine Yusuf Fahir Ataer Baba tarafından uzaklaştırılmıştır. Behlül Baba 1971 yılında vefat etmiştir. Kabri Zuhurat Baba mezarlığındadır (Koca, 2005:271).

 

6.17. Hafız Hasan Tahsin Baba(1941-1953)

 

Şahkulu Tekkesi’nin son resmi postnişini olan Hasan Tahsin Baba, Saray Mızaka-i Hümayun teşkilatında reislik yapmış, meşhur bestekâr Şekerci Cemil Efendi’nin oğludur. Ahmet Burhan

Baba’dan nasiplidir. Kahire Mukattam Tekkesi postnişini Mehmet Lütfi Baba’dan dervişlik

ve babalık icazeti almıştır. 1941 yılında Fevzi Çakmak Paşa’nın riyaseti ile Şahkulu Tekkesi’ne yerleşmiştir. İleir düzeyde Kur’an bilgisi olan olan Hasan Tahsin Baba aynı zamanda hafızdır. Fevzi Çakmak Paşa kendisine Üsküdar Emniyet Airliği’ne popolis kadrousu da tahsis etmiştir. Ondan önceki postnişinlerin başına Tevfik Baba sıkıntı oluştururken Hasan Tahsin Baba’ya ise onun halifesi Postacı Ali Baba musallat olmuştur. Ancak Tahsin Baba Postacı Ali Baba ve yakınlarını tekkeden tamamen uzaklaştırmış, bu arada kendisini çekemeyenler tarafından 1953 yılında sütlacının içine alçı tozu konularak öldürülmüştür. Onun vefatından sonra tekke sahipsiz kalmış, hatta 1960’lı yıllarda kundaklanmıştır (Koca, 2005:272-273).

 

Sonuç

 

Şahkulu Sultan Tekkesi tarihi, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarına kadar geriye gitmektedir. 1329 yılında Bizansla Osmanlı arasında yapılan Palekenon (Maltepe) Savaşı’nın ardından Merdivenköy’de Gözcü Baba tarafından kurulan tekke, 1402Ankara savaşı sırasında bölgenin Bizans egemenliğine geçmesi sebebiyle bir süre faaliyet gösterememiştir. Osmanlı’nın Fetret

Dönemi’nden çıkmasından sonra bölgeye yeniden hakim olması ve Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi sırasında bu tekkedeki dervişlerin hizmetleri görülmüştür. Bu dönemde tekkenin başında bulunan Şahkulu Sultan, rivayete göre Bizansla savaş sırasında şehit düşmüştür. İlk olarak Ahi tekkesi şeklinde teşekkül eden Şahkulu Tekkesi, en geç XVI. yüzyılın başlarında Bektaşiliğe intikal etmiş, ocak-tarikat-devlet ilişkilerinde önemli roller üstlenmiştir. Yeniçeri Ocağı’nın manevi terbiyesinin Bektaşi şeyh ve dervişlerine havale edilmesiocak-tarikat ilişkilerinde bu tekkeyi adeta bir üs haline getirmiştir. Bektaşiler Yeniçerilerle kurdukları temas sayesinde İstanbul ve çevresinde, bürokraside, siyasi ve sosyal

hayatta etkili olmuşlardır. XVI. yüzyıldan XIX. yüzyılın başlarına kadar yeni vakıf malları, bina ve eklentilerle büyüyen Şahkulu Tekkesi’nde kaynakların verdiği bilgilere göre Şeyh Elvan Efendi (v. 1729) ve onun halifesi Mustafa Azbî Baba (v. 1747) gibi edebi yönü güçlü,

şair ve divan sahibi babalar postnişinlik yapmıştır. Mustafa Azbî Baba, Bektaşiliğe intisabından önce askerlik mesleğiyle iştigal ederken Rodos’a sürgün edilen Niyazi Mısrî’ye intisap etmiştir. Niyazi Mısrî’nin vefatından sonra İstanbul’a gelip Şahkulu Tekkesi’nde Şeyh Elvan Efendi’den ikrar alıp Bektaşiliğe bağlanmıştır. Şeyh Elvan Efendi’den sonra Şahkulu Tekkesi postnişinliği görevine yükselen Azbî Baba uzun yıllar burada hem de Mısrî ayini hem de Bektaşiliği bir arada yürütmüştür. 1826 yılında Şahkulu Tekkesi kapatıldığından Mısrî ayini yapılan bölüm bırakılmış, Bektaşi ayin-i cemi yapılan meydanevi ise yıktırılmıştır. Bu şekilde 1826 yılında kapatılan ağır bir hasar alan Şahkulu Tekkesi’nden dönemin postnişini Ahir Mehmet Baba ve diğer Bektaşi dervişleri çıkarılarak sürgün edilmişlerdir. Yalnızca türbe mahalli bırakılan tekkeye muhtemelen diğer Bektaşi tekkelerinde görüldüğü üzere Nakşi şeyhler türbedar olarak atanmıştır. Osmanlı arşiv kayıtları Şahkulu Sultan Tekkesi’nin 1835 yılından itibaren yenidenfaaliyete başladığına işaret etmektedir. Kaynaklar ve arşiv belgeleri 1826 sonrası tekkede 18 kadar postnişinin görev yaptığını göstermektedir. Bunlardan ilki olan

Hacı Ahmet Nur Baba, özellikle tekkedeki dilek taşına basmasının ardından “Valide Sultan” olan Bezm-i Alem Valide Sultan’ın desteğiyle tekkeyi yeniden faaliyete geçirmiştir.

Ancak tekke Bektaşiliğin resmen yasaklılığının devam etmesi sebebiyle Nakşi olarak açılmış, buraya atanan postnişinler Nakşi usulünü sürdürmek şartıyla vazife alabilmişlerdir. 1826 sonrası postnişinleri içerisinde en renkli ve faal olanı Mehmet Ali Hilmi Baba’dır. Onun döneminde başta Şahkulu Tekkesi olmak üzere İstanbul Bektaşiliği yasaklılık öncesi canlılığına kavuşmuş, Bektaşiler kapatılan tekkeleri açmakla kalmayıp bunlara yenilerini de eklemişlerdir. Mehmet Ali Hilmi Baba dönemi bir taraftan da Bektaşilerin kendi içlerinde tartışmalar yaşadıkları bir süreç olmuştur. Keza Mehmet Ali Hilmi Baba’nın Sultan II. Abdülhamit ile sıcak ilişkiler kurması, Hacı Bektaş Veli Tekkesi’ne “Dedebaba” olmasından

sonra Perşina Baba ile aralarında yaşanan husumet hat safhaya ulaşmıştır. Mehmet Ali Hilmi Baba 1907 yılında vefatına kadar Hacı Bektaş Veli Tekkesi ile Şahkulu Tekkesi arasında gidip gelmiş, vefat etmeden önce yerine Ahmet Burhan Baba’nın postnişin yapılmasını vasiyet etmiştir. Ancak Ahmet Burhan Baba’nın postnişinliği yıllarından başlayarak Şahkulu Tekkesi’nde görev alan diğer postnişinler sürekli YalvaçlıTopal Tevfik Baba’nın tacizleri ve tekkeyi kendi idaresine alma girişimleriyle geçmiştir. Buna da muvaffak olmuş, 1922 yılında

resmen postnişin olmasına rağmen kısa zaman sonra tüm tekke ve türbelerin kapatılması durumu değiştirmiştir. Hakkında şaibeler ve türlü dedikodular bulunan, İttihat ve Terakki Fırkası ile temasları olan Tevfik Baba, Milli Mücadele yıllarında da aktif rol üstlenmiştir. Ancak bu durum tekke ve türbelerin kapatılmasının ardından Şahkulu Tekkesi’nden uzaklaştırılmasına engel olamamıştır. Bununla birlikte 1927 yılında Şahkulu Tekkesi postuna yeniden oturmuş ve “hızlı bir cumhuriyetçi” olmuştur. Ancak bazı gayri ahlaki durumları nedeniyle hakkında gazetelerde haberler çıkması üzerine 1935 yılında sakalları kesilerek Bursa’nın Mustafakemâlpaşa (Kirmasti) ilçesindeki Garipçe Baba Tekkesi’ne sürgün edilmiş ve 1939 yılında vefât ederek bu tekkenin hazeresine defnedilmiştir. Tevfik Baba’dan sonra Şahkulu Tekkesi’nin son postnişini olarak Hasan Tahsin Baba dikkat çekmektedir. Fevzi Çakmak Paşa tarafından himaye edilen Hasan Tahsin Baba’nın 1953 yılında vefatıyla Şahkulu Tekkesi’nin Osmanlı tarihinden gelen serüveni son bulmuştur. 1963 yılında yaşanan yangından sonra kıflar Genel Müdürlüğü’nce ayrılan ödenekle kısmen onarılan Şahkulu Tekkesi daha sonraki yıllarda kaderine terk edilerek harap bir duruma gelmiştir. İlerleyen süreçte ise tekke arazisinin okul huzurevi ve cami gibi binaların yapımına tahsis edilmiştir. 1985 yılınyılında kurulan Merdivenköy Şahkulu Sultan Külliyesi’ni Koruma, Onarma ve Yaşatma Derneği’nin sahip çıkmasıyla tekke binaları ve arazisi harabeden külliyeye dönüşmüş; meydanevi, aşevi ve sair eklentileriyle 1994 yılında tüzel kişilik kazanan “Şahkulu Sultan Dergâhı Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Eğitim ve Kültür Vakfı” günümüze kadar tekkeyi insanlığın hizmetine açmıştır.